DSWS : DSWS/TR : Haber ve Analiz : Bölgesel haberler
Yazıcıya hazırla
ABD Suriyedeki vekil savaşını Türkiye ile birlikte koordine ediyor
Chris Marsden
25 Ağustos 2012
İngilizceden çeviri (3 Ağustos 2012)
ABDnin Suriyedeki Beşar Esad rejimini devirmeye yönelik çabaları, Türkiyede iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile danışıklı dövüş üzerinde odaklanmaktadır.
Türkiye, Suriye ile bir vekil savaşına başarıyla önderlik edebilecek ve Washingtonın arka planda borusunu öttürebileceği tek bölgesel güçtür. AKP, ayrıca, Suudi Arabistanı ve Katarı kapsayan Sünni temelli bölgesel ittifak hareketinin başını çekecek en iyi siyasi güç olarak değerlendiriliyor.
ABD, Suriyedeki askeri faaliyeti, Ankara tarafından kontrol edilen ve ABDnin Esad sonrasında kukla yönetim olarak dayatma peşinde olduğu güçlerin çoğunu oluşturan Suriye Ulusal Konseyi (SUK) ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) dolayımıyla koordine etmeye çalışmaktadır. Bu, yalnızca onun BAAS rejiminin eski üyelerinden ve sözde liberal burjuva muhaliflerinden kazanılmış kendi uzun süreli mevcutlarını değil ama öncelikle Müslüman Kardeşleri de içermektedir.
Müslüman Kardeşler, zaten, Tunusta ve Mısırda Zeynel Abidin Bin Ali'nin ve Hüsnü Mübarekin devrilmesinden sonra, Obama yönetiminin ABDnin bölgesel çıkarlarını güvence altına almak için birlikte çalıştığı yönetimleri oluşturmuş durumda.
ABD, bu kesimlerin yanı sıra, hücum kıtaları rolünü oynamak üzere Iraktan, Libyadan ve başka yerlerden gelen ve Suudi ve Katar yönetimleri tarafından finanse edilip silahlandırılan El Kaideye de bel bağlamaktadır.
ÖSO, en az El Kaide bağlantılı gruplar kadar Sünni bir mezhepsel güç olarak faaliyet gösteriyor. Ama Türkiyede yerleşik komuta yapısı ve saflarında az sayıda güvenilir "liberal" bireyin varlığı, Washington tarafından, muhalefetin mezhepsel karakterini ve El Kaideye olan bağlantılarını örtbas etmeyi amaçlayan çok güçlü propagandada kullanılmaktadır.
Bununla birlikte, Selefi güçlerin giderek artan rolünün ABD için siyasi olarak utanç verici olduğu görüldü. Bu yüzden, ABD yetkilileri, haftalardır, medyaya CIA ajanlarının isyancılara silah sağlanmasını denetlemek için çalıştıklarını vurgulayan raporlar veriyorlar. New York Times gazetesi, bu silahların, "Suriyedeki Müslüman Kardeşleri de içeren karanlık bir aracılar ağı kanalıyla Türkiye sınırından aktığını ve parasının Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar tarafından ödendiğini" belirtmişti.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clintonın Cumartesi günü İstanbula yaptığı ziyaret, ABD-Türkiye işbirliğini güçlendirmeyi ve isyan harekâtı üzerindeki ABD kontrolünü arttırmayı amaçlıyordu. Clinton, en çarpıcı açıklamasını, uçuşa yasak bölge oluşturma ihtimalini ortaya attığında yaptı. Ama onun açıklamaları, aynı zamanda, ordu ve istihbarat yetkililerinin "gerçek ayrıntılara uyum sağlamayı" amaçlayan "çok yoğun harekât planlaması"na gönderme yapıyordu.
Washingtonın daha geniş bölgesel tutkuları, Maliye ve Dışişleri Bakanlıkları tarafından o hafta sonu yapılan ve İran ile Hizbullahı Suriye ordu güçlerini eğitmekle suçlayan eşgüdümlü açıklamalarla vurgulandı. Maliye Bakanlığının bir açıklaması, Hizbullahın genel sekreteri Hassan Nasrallahın faaliyetleri kişisel olarak denetlediğini belirtti.
Türkiye, sınır bölgesinde Kürt grupların kurduğu denetimin oluşturduğu tehdide gönderme yaparak, Suriyeye askeri bir saldırıya hazır olduğunu tekrar tekrar belirtiyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Sınırda, şu anda tatbikatlar yapan üç tugayımız var… Suriyenin kuzeyinde terörist bir örgüt yapılanmasını hoşgörmemiz söz konusu değildir…" şeklinde uyarıda bulundu.
Erdoğan, 7 Ağustos günü, "Onun bir Müslüman olduğunu söyleyebilir miyiz?" sorusunu sorarak, Esada yönelik kışkırtıcı bir açıklama yaptı.
Bir Kürt ayaklanması tehlikesine gönderme yapılması yalnızca Suriyeye yönelik bir saldırıyı haklı çıkarmanın aracı değildir. Erdoğan, gerçekte, Türkiye'deki 20 milyon Kürt arasında kabaran huzursuzluk tehdidiyle ve Suriyenin kuzeydoğu sınırı bölgesinde ayrılıkçı bir hareketin ortaya çıkması ihtimali ile karşı karşıyadır.
Suriyenin sınır bölgeleri, Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile Kürt Ulusal Konseyinin (KUK) fiili denetimi altında. PYD daha önemli bir güç ve Türkiyedeki Kürdistan İşçi Partisine (PKK) bağlı.
Erdoğan, Irak Kürdistanı başkanı Mesud Barzani ile uzlaşarak PKKnin etkisine karşılık vermeye kalkıştı. Bu çabalar, Barzaninin bir Suriye Kürt bölgesi oluşturmaya yönelik çabaya destek vermesiyle başarısızlığa uğradı. Dahası, Barzaniyi kazanmaya çalışma çabası, özellikle de Kerkükten Ceyhana petrol ve doğal gaz taşıyacak bir boru hattı anlaşması ve milyarlarca dolarlık gelişen ticaret, Iraktaki Sünni ağırlıklı hükümeti kızdırmış durumda
Kerkük Kürtlerin kendi bölgelerine katmaya çalıştığı, konumu tartışmalı bir kent. Türkiyenin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu ay, Kürdistana, Kerkükü de içeren kışkırtıcı bir ziyarette bulundu.
Irak Başbakanı Nuri el-Maliki, Cumartesi günü yaptığı bir açıklamada Türkiye "[Kürdistan] bölgesine bağımsız bir devlet muamelesi yapıyor ve bu bizim tarafımızdan reddedilmektedir" dedi.
Fransız Total şirketine de, Kürdistan Bölgesel Yönetimi tarafından kontrol edilen lisansların alımı için yapılan bir anlaşmayı iptal etmemesi durumunda, Iraktaki Halfaya petrol sahasındaki azınlık hisselerini satması gerekeceği söylendi.
Middle East Onlineda yazan James M. Dorsey, Suriyedeki vekil savaşının olası yansımalarının "[bu ülkede yaşayan] 2,1 milyon Hristiyanın çoğunun Sünni egemenliğindeki Esad sonrası Suriyeden topluca göç etmesinden, Türkiyenin Kürt isyancılara karşı kesintili savaşında yeni bir parlama noktası olarak Suriyede bir Kürt bölgesinin ortaya çıkmasına kadar uzanacağını" belirtiyor. O, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esadın Alevilerine yakın bir Şii cemaat olan ve Türkiyenin nüfusunun yüzde 20sini bulan Alevilerin daha fazla kararlılık sergilemesini riske sokmaktadır.
Bu yüzden, Erdoğanın Suriye politikası Türkiye içinde önemli bir muhalefete yol açtı. Örneğin, Milliyet gazetesinde, Metin Münir, hükümeti, "Sünni eğilimleri, Yahudi düşmanlığı ve dış politika yoluyla içeride puan toplamak"la suçladı ve ekledi: "Suriye, Irak gibi parçalarına bölünüyor. Bu Türkiyenin Alevi ve Kürt sorunlarını daha da karmaşık hale getirecek tehlikeli bir olgudur."1
Erdoğan, ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisinin önderi Kemal Kılıçdaroğlunu Suriyedeki BAAS Partisinin "aynısı" olarak betimledi.
PKK, Suriyede özerk ya da bağımsız bir bölge oluşturmayı başaracağını ve ABD ve diğer emperyalist güçlerle kendi anlaşmasını yapabileceğini hesaplıyor. Irak Kürdistanının başkenti Erbilde yayımlanan Rudawın 13 Ağustos tarihli sayısı, PKK önderlik konseyinin önde gelen eski üyelerinden Nizamettin Taş ile bir söyleşi yayımladı.
Taş, bir "Suriye Kürdistanı"nın, yalnızca Barzani'nin "Türkiyeden gelen baskılardan dolayı ya da Suriye Kürdistanında hemen iktidarı alma amacıyla" PKK ile rekabete girmemesi koşuluyla, nasıl ki "Irak Kürtleri Iraka Amerikan müdahalesinden yararlandıysa" aynı şekilde kurulabileceğini belirtiyor.
Taş, "Suriyedeki Müslüman Kardeşler, Esadın devrilmesinden sonra iktidarı alabilecek tek partidir. Ama İsrail, ABD ve Avrupa Suriyedeki Müslüman Kardeşlerin Mısır ve Tunustaki Müslüman Kardeşlerden farklı olduğuna inandıkları için son derece kaygılı" kanısında. "Dünyanın, Suriyedeki Sünnilere rakip olabilecek bir aktöre ihtiyacı var. Bu rolü Aleviler oynayamaz. Bu yüzden, Suriyedeki Kürtler yeni Suriye devletinde önemli bir ortak haline gelecekler."
Böylesi yangına dönüşecek koşullar altında, Erdoğanın Suriye sınırı üzerindeki faaliyetleri, yalnızca Washington ile ittifak içinde Şama ve Halepe yönelik doğrudan bir saldırıya yol açmakla kalmaz; bizzat Irak ve Türkiye topraklarında da bir çatışma yaşanabilir.
1 http://ekonomi.milliyet.com.tr/suriye-hayir-yapacaksan-once-kendine-yap/ekonomi/ekonomiyazardetay/08.08.2012/1577816/default.htm
Sayfanın başı
Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.
Telif Hakkı 1998-2017
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır
|